Çok organik bir şey: Kompost adlı yazımda bir giriş yaptığım kompost yapımım devam ediyor. 20 günlük bir sürenin ardından iki bölmeden oluşan kompost yaparımın bir bölmesinden diğer bölmesine atıkların aktarımını yaptım. Bu sayede hem karıştırmış oldum ki bakterilerin ihtiyacı olan oksijen girişi de arttı. Ve de kompostun son durumunu görme fırsatım oldu.
Ayrıca marangozdan aldığım talaşları da ara ara serpiştirmeye başlamıştım ama alt kademelerde bu işlemi yapmadığım için oralara da bu eksik olan karbon takviyesini yaptım diye düşünüyorum.
Üstteki resimde ise en alt tabaka da solucanları faaliyete geçtiğini görebilirsiniz. Organik atık ve nem olduğu yerde solucan kardeşlerde bizlere yardımcı oluyorlar; solucan gübresi üretimi de bir yandan gerçekleşiyor. Aktarımdan sonra en alta mutfak atıkları üstüne talaş ve onun da üstüne kuru ot yerleştirildikten sonra biraz nemlendirmek için su ekliyoruz. Alt resimde ise otların üstüne yaprak ve talaş eklemesi yaparak kompost yapmaya devam ediyoruz…
Kara altın yani kompost yapımına basit bir giriş yaptım. Benzer örneklerinden esinlenerek yaptığım ve adına “Kompost Yapar” dediğim bu arkadaş umarım yüzümü kara çıkartmaz. İki bölme olarak tasarladım; Her bölme ön kapak ve gerekirse diye ortada her ikisini de birleştiren bir kapak mevcut. Kullanım kolaylığı ve işlevsellik katmaya çalıştım elimden geldiği kadar.
İşte sonuçta elde edilecek ürün, Kompost
Kompost nedir diye sorarsanız da cevabım çok basit bir şekilde organik maddeler+hava+su+ısı+bakteri diyebilirim. Organik madde olarak ise mutfakta ortaya çıkan sebze ve meyve artıkları, yaprak, ot vb. bir çok şey sayılabilir. Ben bunları kullanacağım. Ayrıca atık kağıt ve talaş gibi maddeleri ise karbon takviyesi olarak kullanmam gerekir ki diğer maddelerden gelen azot kompostu bitkiler tarafından istenmeyen bir hale sokmasın.
İlerleyen zamanlarda hem tecrübe ettiklerimi ve hem de başka kaynaklardan derlediklerimi sizinle paylaşıyor olacağım diye umut ediyorum. Bu atıkları çöpe değil de doğaya tekrardan kazandırmak için mükemmel bir yöntem kompost yapımı. Bu bir ilk deneme benim için daha da farklı yollardan da yapmaya ve sürdürmeye kararlıyım…
Denizde dalgaydım…
Seni gördüm…
Sahile bıraktım kendimi…
Zerrelere bölündüm…
Ama sana dokunamadım…
Buhar oldum…
Uçtum, uçtum bulutlara kondum…
Seni buldum…
Yağmur oldum…
Damlalara bölündüm…
Attım kendimi…
Sana geldim…
Saçlarından, gül yüzünden süzüldüm…
Seni yine sen bilmeden sevdim…
Öptüm, kokladım…
Ama yine doyamadım…
Seni sevmeye yine doyamadım…
Gül yüzlüm, gülen gözlüm…
Her yağmurda bekle beni…
Sensin benim sevdam…
Yüreğimdeki sevinç…
Gözlerimdeki ışık…
Yüzümü güldürensin…
Beni besleyensin her daim…
Benim anam, benim babam…
Dostum, kardeşim, ekmeğim, kavgam…
Sen benim her şeyimsin…
Bazen bir ağaç…
Bazen bir çiçek…
Bazen de denizde bir dalga…
Geçmişim, bugünüm ve yarınım yine sen…
Umudum sende…
Sende saklı herşey…
Senden geldim, yine sana geleceğim…
Toprağım, suyum, havam…
Canımsın doğa anam…
Sevgili Dünya’m…
Sensiz olmak
Senden ayrı kalmak
Mutsuzluklara yelken açmak demek
Sensiz olmak
Senden uzakta yaşamak
Umutsuzlukları kabullenmek demek
Sensiz olmak
Senin ellerini tutamamak
Yalnızlıklarda nefessiz kalmak demek
Sensiz olmak
Senin gözlerine bakamamak
Sevgisizliklerde kaybolmak demek
Sensiz olmak
Sesini duyamamak
Sessizliklerde yolunu bulamamak demek
Sensiz olmak
Seninle aynı havayı soluyamamak
Sensizliklerde yalnızları oynamak demek
Kocaeli Üniversitesi web sitesinde gördüğüm ve ilgimi çeken bir duyuru vardı geçen günlerde. 14.Gençlik Şiir Ödülleri Yarışması hakkındaydı bu duyuru. 30 yaşından gün almamış olmalıymış katılacaklar ki daha o kadar olamadığımdan bende katılmak istiyorum. Kim bilir belkide beğenirler yazdıklarımı ama hoş çokta önemli değil. 5 şiirle katılmamız lazımmış son tarihte 21 Mart 2010… Bakalım o güne kadar yeni şiirlerde yazarım mutlaka ve sizlerden de gelecek önerilerle 5 şiiri belirleyip yarışmaya başvuracağım…
Hayatın gerçek tadına varmak için bazen kalıpların dışına çıkıp farklı bir açıdan her zamankinden değişik bir yolla/yöntemle bir şeyler baksak/yapsak ya, güzel olmaz mı?
Emin değilim ama denemeden karar vermek biraz zor olsa gerek; ne dersin Kamil abi? 😀 Peki bunu nasıl yaparız derseniz? Emin de değilim ama her zamankinin tersini yapsak… Sağdan değilde soldan gitsek… Gül değilde kaktüs hediye etsek :D… Yada bazen empati kursak… Sadece bir kaç garip öneri bunlar, siz neyi nasıl yapacağınızı daha iyi birlirsiniz…
Bayram geldi de geçti bile. Nasıldı derseniz? Eh işte derim bende. Çok fazla bir aksiyon yoktu açıkçası. İşte klasik bayram! Birinci gün işte Bayram Namazı ve namaz çıkışı bayramlaşma ile büyük bir yük üstümden gitti. Oturduğum yerde çoğu kişiyi görüp bayramlaşabildim. Sonra da kurban faslı geldi tabi ama öksürük falan var diye bende beni götürmediler kesim için. Dört kişi ortak olmuştu babamlar ve sanırım düğe/dana kesildi. Ben evde takıldım o sırada. Anlıyacağınız biraz rahat geçti sabah. Az biraz gelen giden oldu, bizimkilerde çıktılar ziyarete bende çıktım bir kaç saat o kadar.
İkinci günde ise yolumuz Derbente çıktı. Amcalar, halalar, kuzenler derken işte gördük geldik çoğu kimseyi. Akşam mangal partisi olacaktı ama ne yapayım kuzeni reddettim! Şu öksürük belası daha da artmasın diye. Malum köy soğuk her ne kadar dikkat etsende hasta adamı döner döner vurur bir şekilde. Neyse artık bir daha ki Bayrama yada başka güzel bir günde ama sağlık sıhhat olduğu zaman. Sözüm söz kuzen 🙂 rahat ol sen!
Üçüncü gün hep evdeydim. İşte yattım dinledim daha çok ama bu garip bir şey ya, şu öksürük canım. İlk defa böyle bir şeye rastladım. Bir türlü atamadım ya. Grip geçti gitti bu ondan önce de vardı hala var. Bakalım ne zaman keyfi gelecekte terk edecek beni. İşte film falan izledim, kartpostal yazdım, mektup yazdım, bir kaç bir şey okudum, düşündüm taşındım, yedim içtim e artık bitsin dimi gün yani o kadar iş yaptık 🙂
Bugün de işte geç kalktım zaten kahvaltıydı oydu buydu derken canım sıkıldı aldım öksürüğüde 60 Evler Sahiline yürüyüşe çıkardım ama satamadan aynen getirdim 🙂 Ha bir de şiir döşedim 🙂 bir ara söz yazcam…
Bir de fotoğraf çektim ama benim tel biraz dandik cinsten bu konuda ve ışıkta tam karşıdan geliyordu ancak bu kadar oldu 🙂
Bir şekilde bayramlaştık bir çok kişiyle artık ulaşamadıklarım kusura bakmasın, ne o kadar kontorüm var ne de o kadar zamanım… Burdan tekrardan herkesin bayramını kutlayayım, büyüklerimin ellerinden, küçüklerimin gözlerinden öpeyim 🙂 yeter sanırım…
Oyy oyyyy odaya bak! Valla bir kısmı gözüküyor geriside bundan geri kalır değildi neyse ki Bayram öncesi temizledim ama kimse de ziyarete gelmedi ya, oldu mu şimdi 🙁
Kanadalı folk müzik sanatçısı olan Brenna Maccrimmon güzel Türkçe’mizi bizlerden daha iyi kullanıyor desem yanlış olmaz sanırım. Sadece şarkıyı dinleyen birisi onun Türk olduğuna inanırdı heralde.
Yağmur yağar taş üstüne
İnce kalem kaş üstüne
Selam gelir baş üstüne
Vay dili dili kuş dili dili
Mevlam kulu sevdim seni
Vay dili dili kuş dili dili vay
Vay dili dili kuş dili dili
Mevlam kulu sevdim seni
Vay dili dili kuş dili dili vay
Yağmur yağar ordan burdan
Üstümüze ipek yorgan
Seveceksen işte burdan
Vay dili dili kuş dili dili
Mevlam kulu sevdim seni
Vay dili dili kuş dili dili vay
Vay dili dili kuş dili dili
Mevlam kulu sevdim seni
Vay dili dili kuş dili dili vay
Yağmur yağar ordan burdan
Üstümüze telli yorgan
Öpeceksen işte burdan
Vay dili dili kuş dili dili
Mevlam kulu sevdim seni
Vay dili dili kuş dili dili vay
Vay dili dili kuş dili dili
Mevlam kulu sevdim seni
Vay dili dili kuş dili dili vay
Yağmur yağar çamur olur
Baklavalar hamur olur
Güzel kızlar gelin olur
Vay dili dili kuş dili dili
Mevlam kulu sevdim seni
Vay dili dili kuş dili dili vay
Vay dili dili kuş dili dili
Mevlam kulu sevdim seni
Vay dili dili kuş dili dili vay…
Yapayalnızdım
Kaybolmuştum karanlığın ortasında
Ne bir ses, ne de bir nefes
Sadece ben ve gece
Issızlıklara doğru korkak adımlar
Her şey sanki bir hayal
Ama bir o kadar da gerçek
Gece genç ve dipdiri
Ağırlığını hissetmemek elde değil
Bir gölge gibi peşimde
Soğukluğu her hücremde
Her an biraz daha bitkin
Her an biraz daha umutsuz
Gece hala genç…
Bugün az biraz ders çalışayım diye okulda kalmıştım dersten sonra fakat tamda istediğim kadar çalışmayı beceremedim ama olsun iyi bir başlangıç oldu. Arada dersten sıkılınca da karalayayım dedim bir şeyler fakat yine şöyle bir durum ortada olan biten bir şey yok sadece aranan bir şeyler var. İşte size son şiirimsim 🙂
Yıllardan kasım
Aylardan çarşamba
Günlerden aşktı
Aklımda tam bir karmaşa
Kalbimde fırtınalar
O anım nefessiz
Her şey sessiz
Aman tanrım!
Bu bir melek
İşte orada, geliyor
Beklediğim gibi
Tam da aşkı üç geçe
Hayalimdeki prenses
Evet işte orada, geliyor
Arz-ı endam ederek…
Yalnızlığı kovalerken
Sensizliklerde yaşıyorum
Gün ışığıyla doğarken
Ay ışığıyla sessizce batıyorum
Kim olduğunu bilmezken
Her gece seni düşlüyorum
Seni beklerken
O an için ölüyorum…
Vay be ne sözler ama! Ben yazmadım bunu bendeki benlik yazdı… Valla 🙂
Evet aynen yazdığı gibi bileklik(El emeği göz nuru bileklik; hem de çevreci!:)) yapmaya devam ediyorum. Şimdi yeni bir model ve tarzla uğraşıyorum ve farklı bir şey ortaya çıkıyor. Malzemem yine dergi kağıdı fakat bu sefer biraz daha kolay ve yapıştırıcı yada başka herkangi bir yardımcı malzeme kullanmaya gerek kalmıyor.
İşte ilk yaptığım bilekliğin görüntüsü ve bunu Sinan'a verdim...
Yoksa sizde tanıyor musunuz bu vatandaşı? Tanımıyorsanız hiç kendinizi yormayın zaten; gereksizin tekidir 🙂 Neyse kendimi fazlaca yerin dibine geçirmeden asıl konumuza döneyim isterseniz…
Kitap okumayı seven birisi olarak(son iki yılda giderek artarak devam ediyor) kitaplarımı düzgünce yerleştirebileceğim bir kitaplığım yok maalesef. Öyle sağda solda emanet olarak duruyorlar şu an için. Hatta bazılarını da arkadaşlarıma ödünç verdim okumaları için ama asıl gerçek nedeni de bu değil tabikide. Belli bir süre kitaplardan kurtularak yer sıkıntısını en az indirmiş durumdayım 🙂 Sakın ha söylemeyin bunları kimseye yanarım.